Ne kadar çok şeyi istifliyoruz hayatta!
Ayakkabılar, tencereler, insanlar, acılar, kitaplar, oyuncaklar…
Peki 2 beden küçük gelen ve yıllardır giyemediğimiz, dolabımızda öylece duran kıyafetlere ne demeli?
Elimizdeki telefonla neredeyse dakika başı çektiğimiz fotoğraflar!! At harici belleğe, bir gün bakarsın nasılsa! Devam et; çekmeye, anı yaşamak yerine anılarını istiflemeye…
Hep bir “belki lazım olurlar” düşüncesi beynimizi kemiriyor.
Biriktiriyoruz öylesine ve hep daha fazlasına sahip olmak istiyoruz. Daha da acısı bunlara ihtiyacımız var sanıyoruz.
Yetmiyor, doymuyor gözümüz, yalnız kalırız sanıyoruz. Maddenin ve başkalarının esiri oluyoruz sonunda.
Taşıdığımız fazla kilolar mesela, onlarda ihtiyaç fazlası değil mi?
“Yok şekerim benim ki stresten şişkinlik!”
Vücudunun ihtiyacından çok daha fazla yediğin yemeği, seni üzen insanları, “hepsini hallederim” dediğin onca işi, kurtulmak için çabalamadığın hastalıklarını … Her neyse; istifleyip şişmişsin işte!
“Çok kalabalık çevrem var herkes beni sever” Çok fedakarlık yaparsan severler tabi. Sonra birgün dayanamaz doktora gidersin “Ağrılarım geçmiyor doktoor, nedeen?
Doktor koyar teşhisi; “yılların birikimi”
Değer mi? Vallahi değmiyor!
Sandığımız kadar çok şeye, çok insana ihtiyacımız yok.
Fazlalıkları ömrümüze yük etmemek, gerektiğinde bir şekilde kurtulmak lazım. Bu eşya da olabilir, insanda bir duygu da..
Kurtulmak lazım
Vazgeçebilmek lazım
Biriktirmenin bi işe yaramadığını anlamak lazım
Şimdi bir sade kahve yapın kendinize ve düşünün ama çok detaya girmeden…
İhtiyaç neydi?
Kalabalık huzur verir miydi?
Peki özgür müyüz bu yığınların arasında?
Faydasız yığınlardan kurtulup, hayatımızda gerçekten önemli şeyler için yer açabilmek dileğiyle…
Bir cevap yazın